Bizler bu toprakların çığlığı çok olan, ama sesi hep bastırılanlarıyız.
Yüzümüzü ne yana dönsek bir yangın, bir yas, bir katliam çıkıyor karşımıza.
Ve yine, bir sessizlik… Dünyanın sağır sessizliği. Bugün Suriye’de yaşananlar bu suskunluğun yeni bir halkası.
Aleviler sistematik bir şekilde katlediliyor. Kadınlar kaçırılıyor, tecavüze uğruyor, bedenleri bulunamıyor. Ezidiler, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Nusayriler. Bu kadim coğrafyanın tüm inançları, kültürleri yok edilmek isteniyor.
Bir halkın diliyle, mezarlığıyla, kadınıyla, çocuğuyla birlikte haritadan silinmesine tanıklık ediyoruz. Ve biz bu tanıklığı tarihin başka yerlerinden tanıyoruz.
Dersim’den, Maraş’tan, Çorum’dan, Sivas’tan…
Roboski’den, Halepçe’den, Şengal’den biliyoruz bu kıyımın yüzünü.
Biliyoruz ki bu topraklarda acılar, hep aynı soykırım siyasetiyle şekillendi.
Ve biliyoruz: Bu acılar sessizlikle büyüdü.
Devletin, medyanın, kurumların ve hatta bazen komşuların sessizliğiyle.
Bugün de Suriye’de Aleviler, 2011’den bu yana süren savaşın en ağır bedelini ödeyen halklardan biri. Baas rejiminin ardından gelen cihatçı-selefi yapılar, Alevilere yönelik soykırımı “katli vacip” fetvalarıyla meşrulaştırmaya çalışıyor.
8 Aralık 2024’te İdlib’de Baas’ın yerini HTŞ aldı. Bir zamanlar “terörist” ilan edilen bu yapılar, bugün fiili iktidar koltuklarında oturuyor. Kadınlar kaçırılıyor. Akademisyen Raşha El Ali’nin elleri kesilmiş bedeni bir ağaca asılıyor. Sadece fiziki bedenler değil, inançlar, diller, kültürler hedef alınıyor. Bir halk tüm hafızasıyla birlikte yok edilmek isteniyor.
Biz Alevi kadınlar buna sessiz kalmıyoruz.
Kadın örgütleriyle, vicdan sahibi tüm kurumlarla birlikte buradayız.
Katledilenlerin, susturulanların, kaçırılan kadınların sesi olmak için bir aradayız.
Çünkü biliyoruz: Bu yangın hepimizi yakar.
Alevi kurumları olarak diyoruz ki;
Dersim’in küllerinden, Maraş’ın acısından, Sivas’ın dumanından geçerek geldik bu güne.
Biz yas tutmayı da, direnmeyi de biliriz.
Hakk’tan yana saf tutmaktan vazgeçmeyiz.
Bugün Suriye’de yakılan ateş, yarın hepimizin evine düşer. Bugün Samandağ’da yükselecek ses, yarının direniş dili olacaktır.
Bu nedenle;
Tüm kadınları, vicdanları, halkları 24 Nisan’da Samandağ’a çağırıyoruz.
Saat 15.00’te Samandağ PTT önünde buluşacağız.
Oradan yürüyerek Türbe’ye geçeceğiz.
Denize reyhanlarımızı bırakacağız; barışı, kardeşliği, birliği simgeleyen beyaz erşaplarımızla orada olacağız.
Bu yürüyüş; yasımızı, öfkemizi, dayanışmamızı görünür kılmak içindir.
Bu çağrı; sınır tanımayan kadın mücadelesinin, Alevi hakikatinin ve halkların ortak vicdanının çağrısıdır.
Biz susmayacağız.
Biz unutmayacağız.
Biz affetmeyeceğiz.
24 Nisan’da Samandağ’dayız!
Alevi kurumları ve kadın örgütlerinin çağrısıyla.

