Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa gerçekleri söyleyenlerden de o kadar nefret eder. Yalanlar rahatlatır , gerçekler ise rahatsız eder. Herkes, duyması ve bilmesi gerekeni değil de duymak istediğini duyar ve inanır. Gerçeği söyleyenler susturulur , cezalandırılır.Gerçeği söyleyenler susturuldukça yalana alkış tutulur.Doğruyu söyleyenler dışlanır , yaftalanır ve gerçeklere çamur atılarak gölgelenir. Çünkü toplumun , insanın en büyük korkusu AYNAYA BAKMAKTIR! Gerçekleri söylemek , gerçekler ile yüzleşmek herşeyden önce cesaret ister ve bugün CESARET EN BÜYÜK SUÇTUR!
Gelin bugün ülkemizdeki geldiğimiz korkunç noktanın sebeplerini konuşalım. Biz millet olarak nerede yanlış yaptık ta bugün eğitim,siyaset,yaşam ve gelişim anlamında bu kadar çürümeye maruz kaldık? Biz nerede yanlış yaptık ta her gün vahşice öldürülen insanları sadece izleyecek kadar duyarsızlaştık?
Ortadoğu’da yaygın olan ve tehlikeli bulduğum sınıfsal ayrışma ülkemizede sıçramış durumda. Türkiye’de toplum ; etnik , dini,örfi kaynaklardan beslenen, ayrışan noktaları olsadahi, beşeri yaşamda çoğunlukla birbirine benzeyen ancak düşünsel anlamda birbirine pek benzemeyen bir topluluktur. Maalesef ki bu topluluk içinde aydınlanmayı bir türlü içselleştirememiş, gelişmeye ,ilerlemeye ayak uydurmak istemeyen ,cehaletle beslenen ve çıkarlarını korumak amaçlı din adına , töre adına hareket eden feodal yapılar oluşmuştur. Bu feodal yapılar eğitilmeyi ve gelişmeyi şiddetle reddettikleri için kendilerinden farklı düşünenlere savaş ilan ediyorlar . Oysaki insani değerler yeterliliğine sahip isek neden farklı fikir ve yaşam biçimlerine karşısavaş açalım ki? Farklı fikirler , farklı görüş yelpazaleri, çeşitlilik sunmaz mı bize ? ve biz o farklı fikirler ile harmanlanarak daha da gelişemezmiyiz?
Maalesef ki toplumumuzda, farklı yaşam biçimi ve farklı siyasi görüşlere sahip insanlar kendi arasında , birbiri içinde ortak bir düşünce geliştirecek olgunluğa ve yeterliliğe ulaşamamıştır.Bu gruplaşma sonucunda herkesin eğitimden anladığı , toplum gelişiminden anladığı , kadın – erkek ilişkilerinden anladığı ve hatta ulusal birlikten dahi anladığı farklı oluyor.
Toplumsal olarak geldiğimiz , çöküşün hızlandığı bu nokta da ben aydın kesimi , eğitim kurumlarını ve sivil toplum kuruluşlarını da eleştiriyorum.Çünkü bu kesimlerin büyük bir çoğunluğu kibir içinde yaşıyor.Eğitilmesi, uyandırılması gereken kesimleri uyandırmak için yeterince çabalamıyor, çalışmıyor ve yeterince toplumun alt kesimlerine ulaşılamıyor. Sonuç itibarı ile ne oluyor ? 6 yaşında sözde din kisvesi altında evlendirilen kız çocukları , okula gönderilmeyen ve ya imkansızlıktan gönderilemeyen , eğitim hakları elinden alınan , suç işlemeye ve suç işlettirmeye meyilli çocuklar … Bugün sevilmeyen ,çocuk olmasına izin verilmeyen , eğitilmeyen çocuklar yarının anne babaları oluyor , aileyi oluşturuyor ve o aileler de toplumu.. sonuç mu?Suça meyilli , insan yaşamına saygısı ve merhameti olmayan , vicdani ve ahlaki olgulardan yoksun bir toplum oluşuyor.
TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?
Ortadoğu toplumlarında yaşayan insanların çok belirgin bir ortak özelliği var ‘’ ŞİKAYET ETMEK’’. Bizim insanımız elli yıl şikayet eder ama şikayeti düzeltmek için bir şey yapmaz yani kangren olmuş parmağı kesmez şikayet ederek yaşar ve şikayet ederek ölür gider. Şimdi yoldan çevirin herhangi bir vatandaşı oda toplumun geldiği bu son durumdan şikayetçidir ancak düzeltmek için bir aksiyon almaz ve hatta ne gibi tedbir ve aksiyonlar alınması gerektiği konusunda dahi düşünmez. SADECE ŞİKAYET EDER!
Aileye , eğitime , topluma bakıyoruz ki ; Eğitimli ailelerde dahi akademik başarı yaşam ve insani değerler başarısının önüne geçmiş , etrafımız matematik bilen ama vicdani , ahlaki ve milli duygulardan yoksun,çok rahat yalan söyleyen, canlıya zarar veren , İlgisiz , toplumdan bağımsız, ruh hali hasarlıçocuklar ve yetişkinler ile dolu . Öğretmenlerimize bakıyorum idealizmini kaybetmiş ‘’ ben dersimi anlatır çıkarım gerisi umurumda değil ‘’ bakış açısında , nüfuz sahibi insanlara bakıyorum herkes kendi mevcudunu koruma derdinde , müşküle, yardıma ihtiyacı olana el uzatan yok…Belli bir kesimdekiinsanlar kendi çemberinde toz pembe bir hayat çizmiş , dışarısı ise toz , duman , tufan …Ancak bilinmelidir ki eğer biraz daha duyarsız kalırsak bu toplumsal çöküşe bugün rahatı , refahı yerinde olan insanlarda kendi paylarına düşeni alacaktır.
Lise öğretimimizde felsefe derslerinde öğrenmiştik kamil insan tanımını ve kamil toplumun yalnızca kamil insanlar ile oluşturulacağını .İşte bu kamillikten olabildiğince uzaktayız.İnsan doğar can kazanır, büyür güç kazanır , gücünü ikrarından alır , ikrar ise verdiği kararlardır , verdiği kararlarda adaletli ise kamil olur peki bunlardan biri eksik olursa ne olur ? İnsan kamil olamaz insan kamil olamazsa toplum kamil olamaz ve bilinmelidir ki toplum denilen şey oluşturulduğu milletin ete kemiğe bürünmüş halidir.
Özetle söylemek istediğim şudur ki ; önce insanı düzeltmekle başlamalıyız işe. Bu toplumda yaşayan herkesin daha adil , daha refah, daha güvenli bir yaşam alanı olması için çalışmalıyız . Herkes aynaya cesaretle bakmalı , yalana, şiddete , yolsuzluğa ,haksızlığa bir Osmanlı tokadı patlatmalı. Müşkül olanın elinden tutulmalı , çocuklarımızın yarının en büyük mirası olduğu gerçeğinin farkına varılmalı , eğitimde köklü ve ilerici reform çalışmaları yapılarak geleceğe en donanımlı şekilde hazırlamalıyız . Ancak bu şekilde bu çıkmazdan çıkarak refah günlere ulaşabiliriz .
Herkesin aynanın karşına geçip cesaretle kendisine bakıp , hatalarını düzeltmesini temenni ederim.
Vatan bizim , toplum bizim , yaşam bizim…
Selam ve sevgilerimle .

