Devlet dediğiniz şey artık tarafsız değil. Taraf olmuş, kinle hareket eden, muhalefeti düşman, halkı potansiyel suçlu gören bir yapı var karşımızda. CHP’li belediyelere yapılan sabah baskınları, 90’ların kirli devlet aklını hatırlatıyor. Gözaltılar değil bu yapılan, gözdağı. Yargı değil devreye giren, iktidarın sopası.
Bu bir hukuk meselesi değildir. Bu bir mesajdır. “Bana oy verirsen yaşarsın, karşıma geçersen ezerim” mesajıdır. İstanbul’u, İzmir’i, Mersin’i kaybetmenin acısını, halkı cezalandırarak çıkarıyorlar. CHP’ye diz çöktürmek, diğer muhalefeti susturmak, toplumu sindirmek istiyorlar. Ve bu bir başlangıç.
Devlet artık sadece partili değil, aynı zamanda kindar. Seçimle baş edemeyen bir iktidar, zorla rejim inşa etmeye çalışıyor. Yargı, medya, kolluk kuvvetleri bu rejimin aparatı haline gelmiş durumda. Belediyelere yapılan operasyonlar, yeni bir 31 Mart intikam planının ilk adımı. Bu operasyonlar, hem CHP’ye ayar vermek hem de yeni bir seçim sürecine girerken muhalefeti baskı altında tutmak içindir.
Evet, erken seçim kapıda olabilir. Ama bu seçim “sandıkla gelen, sandıkla gider” anlayışının değil, “baskıyla gelen, tehditle kalan” bir iktidarın kontrol senaryosudur. Saray, hem halkın öfkesini ölçüyor, hem de muhalefetin ne kadar tepkisiz kalacağını test ediyor. Eğer bu gözaltılara karşı güçlü bir itiraz yükselmezse, sırada kayyımlar, kapatmalar ve kitlesel tutuklamalar olacaktır.
Peki diğer partiler ne yapıyor?DEM Parti, haklı öfkesiyle yalnızlaştırıldığı yılların tortusunu hala taşıyor. Ama unutulmamalı. Bugün CHP’nin belediyelerine yapılan, yarın DEM’in son kalesi olan yerel yönetimlere de yapılır. Sessiz kalmak, yarına zemin hazırlamaktır.
İYİ Parti zaten siyasi akıbetini yitirmiş durumda. “Devlet zarar görmesin” korkusuyla halkın iradesine sırt çeviriyor. Kendi iç hesaplaşmasından başını kaldıramıyor.
Sosyalist sol ise bir kez daha “biz demiştik” pozisyonunda. Oysa bu tarihsel fırsat, geçmiş acıları yarıştırmak değil, ortak direnişi örme zamanıdır. Bu saatten sonra herkes şunu bilmelidir. Bu rejim, muhalefeti bölerek değil, birleştiği anda yıkılır. Ama birleşmek yalnızca sözle olmaz. Gözaltılar karşısında susan, kayyım atandığında da sadece seyretmekle yetinecektir. Toplumun önünde iki yol var. Ya bu çürümüş devlete boyun eğip susacağız ya da cesaretle, birlikte karşı duracağız.
Ve unutmayalım. Erken seçim olabilir. Ama bu sefer seçim, sadece bir tercih meselesi değil, bir varoluş meselesi olacak. Ya zulmün devamını ya da toplumsal onurun yeniden ayağa kalkmasını seçeceğiz.
Sandık gelirse, bu kez sadece oy değil, öfkemiz de konuşmalı. Çünkü bu artık sadece bir parti meselesi değil; bu bir halkın iradesine açılmış savaştır.

