Hayatta kimse “iyi” ya da “kötü” olarak doğmaz. İnsanlar yaşadıkları, gördükleri ve hissettikleriyle şekillenir. Ancak iyilikle kötülüğün bu ince çizgisinde, herkes bir şekilde kendi deneyimlerini yaşar ve bu deneyimler hayatımıza önemli bir şey öğretir. İyiliğin kıymetini anlamak için bazen kötülüğü tanımak gerekir.
İnsanın, kendine yapılan bir kötülüğü asla unutmadığını söylemek klişe olabilir ama doğrudur. Çünkü o deneyim, yalnızca canımızı yakmakla kalmaz; aynı zamanda bir kıyaslama noktası yaratır. İyiliği ve kötülüğü yan yana koyarak yaşamın aslında ne kadar karmaşık olduğunu fark ederiz. Hayat bize, iyi olmayan insanların ve durumların bir nevi öğretmen olduğunu gösterir.
Kötü deneyimler, her zaman karşımıza büyük bir travma ya da keskin bir kırılma anı olarak çıkmaz. Bazen bu kötülük, pasif bir tavırda gizlidir; görmezden gelinmek, samimiyetsizlik ya da duyarsızlık. İşte tam da bu anlarda, iyiliğin sıcaklığını özleriz.
Bir dostun samimiyetsizliği, bir iş arkadaşının sizi zor durumda bırakışı ya da bir sevdiğinizin duyarsızlığı… Hepsi size şu mesajı fısıldar. “İyilik, ne kadar değerliymiş, değil mi?” Bu fısıltılar, zamanla kalbinizde derin yankılar bırakır.
Hayatta iyiliği anlamak için filozoflara ya da derin kitaplara ihtiyaç yoktur; çünkü hayatın kendisi en büyük öğretmendir. Haksızlıkla karşılaştığınızda, adaletin kıymetini öğrenirsiniz. Dürüst olmayan birine rastladığınızda, bir başkasının samimiyetini takdir etmeyi öğrenirsiniz. Ve kalbinizi kıran birine rastladığınızda, size şefkatle yaklaşan insanların ne kadar özel olduğunu fark edersiniz.
Bu dersler elbette kolay öğrenilmez. Her kötü deneyim, ruhunuzda küçük ya da büyük izler bırakır. Ancak o izler, sizi şekillendirir. İyi olanları tanımanıza, onlara sıkıca sarılmanıza ve kıymetlerini bilmenize vesile olur.
Kötülüğü anlamak kolaydır; çünkü acı, hızlı ve derin bir şekilde hissedilir. Ancak iyiliği fark etmek ve ona şükretmek, cesaret ister. İyi olan birini, bir davranışı ya da bir anı fark etmek, her şeyin karmaşıklaştığı bu dünyada bir durup nefes almak gibidir.
Günümüzün hızlı temposunda, iyilik çoğu zaman “normal” kabul edilir ve görmezden gelinir. Ancak kötülük, kırmızı bir alarm gibi dikkat çeker. Bu yüzden, iyi olmayan insanlar ya da olaylar, iyiliğin ne kadar özel olduğunu fark ettirir.
İyiliğin kıymetini anlamak, kötülüğe şahit olmakla başlar. Kötü deneyimler, sizi yıpratsa da aynı zamanda iyiliğin değerini daha iyi kavramanızı sağlar. İyiliği fark etmek, onu hayatınıza davet etmek ve kıymetini bilmek, bir olgunluk ve cesaret işidir.
Hayat, bize iyiliği öğretmek için kimi zaman kötü öğretmenler yollar. O kötü deneyimleri birer ders olarak kabul edip, hayatımıza iyiliği davet ettiğimizde ise kazanan biz oluruz. Ve işte o zaman, sadece başkalarına değil, kendimize de iyilik yapmış oluruz.
Unutmayın. Hayatınıza iyilik katan insanlara teşekkür etmeyi asla ihmal etmeyin. Çünkü onların kıymetini anlamanızı sağlayanlar, belki de hiç istemediğiniz kötü anılarınızdır.