Her bahar başlangıcında umutlar tazelenir, dilekler tutulur, ateşler yakılır ve üstünden atlanır. Hıdırellez, toprağın uyanışı, hayatın yeniden dirilişidir. Ama bu ülkede her baharın bir buruk yanı vardır. Çünkü bu toprağın çocukları, umutla yeşeren her çiçeğin ardında, bastırılmış bir feryat, görmezden gelinen bir mücadele bırakır.
Deniz, Yusuf, Hüseyin… Hıdırellez’in sabahına idamla uyanan gençler. Onların hayali sadece “tam bağımsız, demokratik bir Türkiye” idi. Bu ülkede bağımsızlık talebi, adalet isteği, eşitlik arzusu ne yazık ki bedelsiz olmuyor. Bugün hâlâ aynı talepleri dile getiren gençler ya işsiz, ya yoksul, ya da susturulmak isteniyor.
Üniversite oku, sonra iş bulamazsın. İş bulsan da asgari ücretle yaşaman beklenir. Emekli olunca da insanca yaşaman değil, ay sonunu getirebilmen başarı sayılır. Hak, hukuk dersin; terörist yaftası yersin. Oy verirsin, seçtiğin belediye başkanı görevden alınır. Doktor olursun, ülkeyi terk etmek çözüm gibi gösterilir.
Bu ülkede 6. Filoya karşı çıkanlar darağaçlarında sallandırıldı. Aynı 6. Filoyu alkışlayanlar ise yıllar sonra ülkenin önemli makamlarını işgal ediyor. Bu çelişki değilse, nedir?
O yüzden şimdi, tam da şimdi “Deniz” olmanın vaktidir.
Asgari ücretlinin insanca yaşayacağı bir ücret için Deniz olunmalı.
Kadınların özgürce, güvenle yaşadığı bir ülke için Deniz olunmalı.
Emeklilerin yoksullukla değil, onurla yaşadığı bir düzen için Deniz olunmalı.
Adaletin, bağımsız yargının yeniden inşa edilmesi için Deniz olunmalı.
Kürt’üyle Türk’üyle halkların kardeşçe, eşitçe yaşadığı bir ülke için Deniz olunmalı.
Emperyalizmin zincirlerini kırmak, bu ülkeyi gerçek anlamda özgür kılmak için Deniz olunmalı.
Çünkü bazı mücadeleler sadece geçmişin değil, geleceğin de mirasıdır. Hıdırellez gecesi dualar göğe yükselirken, bizler Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idamıyla bu ülkenin yüreğine kazınmış acıyı unutmadık, unutmayacağız.
Şimdi deniz olunmalı.
Umut olunmalı.
Mücadele olunmalı.