Hüzünle dolu birkaç günü ardımda bırakıp, hafta sonu arabaya atladığımda içimde, bir tür umudu arayan bir boşluk vardı. Seferihisar’a doğru yol alırken, tıpkı eski bir hatıra gibi yüreğimde bir ağırlık hissettim. O anlarda düşündüm; “Neden bu kadar zor? Neden her şey bazen bu kadar ağır?” Ama bir şekilde karavanımıza vardık ve o sakin atmosferin kucaklayıcı, sıcak havası sanki her şeyi silip süpürdü. Kendimi bulduğum, kendime yeniden geldiğim, hatta kalbimi bir kez daha hissedebildiğim o an, işte o andı.
O günün gecesinde, Alevi dedesinin değişleri Alişan’ın sofrasını ve gönlünü bize araladı. Denizin sesini dinleyerek, nehir gibi huzura akmaya başlamıştık. Sakız ağacının altına oturduğumda, denizle birleşen dalgaların ezgisi ruhumu sarmıştı. Ve o ezgiler, ne kadar uzak bir zamanda kaybolmuş gibi hissettiğim tertemiz bir başlangıca dönüşüme yol açtı. Bazen insanlar, olaylar ya da hayaller insana öyle bir darbe vurur ki, sadece bir zaman dilimi içinde kaybolmuş gibi hissedersiniz. Ama Seferihisar’ın sakin sahilinde, bağlamanın tınısıyla birleşen dalga seslerinin arasında buldum kendimi. Ruhumun en derin köşelerine dokunan bir sessizlik vardı ve o sessizlik içinde, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.
Bir de dostlar… Dedem ve belki de sadece o an için tanıştığım güzel kalplere teşekkür ediyorum. Birlikte olduğumuz o gecede, akşamın sonsuzluğunda, bir anlamda ruhumuzu karıştıran o sıcak duyguyu hissettim. Bu geceyi unutmayacağım… Ve o unutulmaz gece, bana hatırlattı ki; bazen hayatta geriye sadece ruhumuzun ferahladığı anlar kalır. Belki de aradığımız şey her zaman gözlerimizin önündedir; bazen bir deniz, bazen bir bağlama tınısı, bazen de sadece sevdiklerimizin varlığıdır.
Bir Alevi dedesine sormuşlar: “Kim iyi dede?”
“İyiler,” demiş.
İyi insanlar hayatımızda eksik olmasın…