Buket Işıkdoğan Köse
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazılar
  4. Anıtkabir’de Zaman ve Ruhun Yolculuğu

Anıtkabir’de Zaman ve Ruhun Yolculuğu

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Atatürk, librettosunu Münir Hayri Egeli ile yazdığı “Özsoy Operası” adı verilen eserin konusunu bizzat kendisi belirlemiştir. Operada işlenen ana tema, yüzyıllar boyunca Türkiye ve İran’ın kardeş olduğunu vurgulamaktır. Bu anlamlı eser, ilk kez 19 Haziran 1934 tarihinde, Ankara Halk Evi’nde İran Şahı Rıza Şah Pehlevi onuruna sahnelenmiştir.

Öykü, Hakan Feridun’un ikiz oğulları Tur (kurt) ile İraç (aslan) üzerine kuruludur. İkizler doğduğunda şeytanın gazabı, onları birbirinden ayırır ve ayrı yollara götürür. Ancak yüzyıllar sonra buluştuklarında, aslında kardeş olduklarını anlarlar. Tıpkı ayrı yollara giden İran ve Türkiye gibi. Eserin sonunda, iki kardeşten Tur’un adı geçtiğinde sahnedeki oyuncular, Ankara Halk Evi’nin locasında oturan Atatürk’ü; İraç sorulduğunda ise yanında oturan Rıza Şah Pehlevi’yi işaret ederler. Bu jest karşısında çok duygulanan Rıza Şah Pehlevi, “Kardeşim” diyerek Atatürk’e sarılır ve gözyaşlarını tutamaz.

Ankara’ya her gelişimde mutlaka Anıtkabir’i ziyaret ederim. Barış Parkı içerisinde uzanan yoldan 26 basamaklı merdivenlere geldiğimde “İstiklal” ve “Hürriyet” kulelerine uzun uzun bakıyorum. Kareye yakın dikdörtgen kulelerin üzeri, piramit biçiminde bir çatıyla örtülü ve tepelerinde eski Türk çadırlarında görülen tunç mızrak uçları bulunuyor.

Kasım’ın son günlerine denk gelen bu ziyaretimde, Aslanlı Yoldan ilerlerken Özsoy Operası’nda bahsedilen ve Türkçe kaynaklarda “Aslan” anlamına gelen İraç aklıma düşüyor. Bir belgeselde, aslanın kurdu korumakla görevli bir nöbetçi olduğundan bahsedildiğini hatırlıyorum. Zihnimde bu kurgularla ilerlerken, 24 Türk Oğuz boyunu simgeleyen 24 aslanın arasından geçiyorum. Kurdun koruyucularını içtenlikle selamlayarak.

Anıtkabir’in simetrik yapısı içerisinde, beni karşılayan on kule, Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşumunda etkili olan önemli olayları temsil ediyor. Mehmetçik Kulesi, Müdafaa-ı Hukuk Kulesi, Zafer Kulesi, 23 Nisan Kulesi, Misak-ı Milli Kulesi, İnkılap Kulesi ve Cumhuriyet Kulesi, bu tarihi yolculuğun birer durakları gibi. Zeminde siyah, kırmızı, sarı ve beyaz renkte traverten taşlardan oluşan, 373 adet halı ve kilim deseni dikkatimi çekiyor. Daha önce defalarca görmeme rağmen, sanki ilk kez karşılaşıyormuşum gibi hayranlıkla seyrediyorum.

Bu atmosferde, Anıtkabir’in yalnızca bir anıt değil, aynı zamanda bir milletin ortak hafızası, tarihî ve ruhu olduğunu bir kez daha hissediyorum. Şeref Holü’ne doğru adımlarımı atarken karşılaştığım detaylar, buranın her taşının anlam ve değer taşıdığını bir kez daha gözler önüne seriyor.
Tek parçadan oluşan bayrak direğinin üzerinde Türk Bayrağı dalgalanıyor. Bayrak direğinin kaidesinde yer alan kabartmada, meşale Türk medeniyetini, kılıç taarruz gücünü, miğfer savunma gücünü, meşe dalı zaferi, zeytin dalı ise barışı simgeliyor. Bu bilgileri okul gezisiyle gelen bir grup çocuğa öğretmenleri anlatıyor, iç geçiriyorum, üzülüyorum bilmediklerimden ama aynı zamanda böylesi bilinçli yapılan okul gezileri de mutlu ediyor beni ve umutlandırıyor da yaşanan onca ihanete karşı dik duruşları görünce!

Atatürk’ün Cumhuriyeti ilan ettiği zamanki yaşına işaret eden 42 basamaklı merdivenlerin ortasında Atamızın ‘’Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir’’ sözü yazıyor. İlkokulda yine bir okul gezisiyle geldiğim gün canlanıyor gözümde İlkokul İkinci sınıftaydım ve tam da burada bir grup fotoğrafı çekilmiştik. Yine aynı yerde poz veriyorum.

Bronz kapılardan içeri girdiğimde, girişin tam karşısında büyük pencerenin yer aldığı nişin içinde Atatürk’ün sembolik lahdi beni karşılıyor. Lahit taşı tek parça kırmızı mermerden olup 40 ton ağırlığında. Lahit taşının yer aldığı bölüm, beyaz Afyon mermeri ile kaplı. Şeref Holü’nün zemini Adana ve Hatay’dan, yan duvarları ise Afyon, Bilecik’ten getirilen kırmızı, siyah, yeşil ve kaplan postu mermerlerle kaplanmış. Bu mimari detaylar, Anadolu’nun dört bir yanından gelen taşların, Ata’nın manevi huzurunda birleşmesini simgeliyor.

1952 yılında gazeteci olarak Anıtkabir’i yazan Bülent Ecevit, “Anıt Tepe’de, taş, toprak, fidan, ne varsa dile gelmek, konuşmak, övgüler dilinde ses etmek istiyor” diyor yazısında ve devam ediyor: “Dört bucaktan Rasattepe’ye taş gelmiş, Rasattepe’de taşlar dile gelmiş; ben, Eskipazar’dan gelirim/ Eski olur Eskipazar’ın taşı/ Tenimde oyuk oyuk zaman/ Rengimde bozkır/ Bu anıtın duvarları benden örülmüş/ Tarih olur benden örülmüş duvarlar. Ben Kayseri’nin bir taşıyım/ Beni Rasattepe’ye getirmişler/ Yollarına döşemişler/ Ben, Kayseri’nin dağlarında çağlar boyunca olmuşum/ Çağlar boyu dayanırım insan adımlarına. Ben, Hatay taşı/ On beş yıldır Türkiye’nin yurttaşı/ Serilmişim Ata’nın, yurdumu yurduna katanın ayaklarına. Beni Şeref yerine koymuşlar/ Hatay’ın taşına şeref vermişler. Ben, Bilecik’in mermeri/ Yeşil üstüne kara hareli/ Bu yurdun erlerine siper olmuşum/ Baltalar kıramaz beni. Biz Afyon’un, Seyhan’ın, Çerkeş’in mermeri/ Biz Anadolu’nun, biz bu yurdun taşları/ Biz bu yurdun kayalarından kopmuşuz/ Gelip de kayalar gibi Ata’nın mezarında durmuşuz.”
Bu mısralar, Anıtkabir’in sadece bir anıt değil, aynı zamanda Anadolu’nun özünü temsil eden bir abide olduğunu hatırlatıyor. Burası, geçmişin taşlarını geleceğin temelinde birleştiren bir mimari ve manevi şaheser.

Bunu bana tekrar tekrar hissettiren, bu dizelerle duygusal anlar yaşamama vesile olan büyük Devlet adamına saygıyla, minnetle. Huzur içinde uyu…

Özsoy Operası’nda Tur ve İraç’ın kardeş olduğunu anlamasıyla doruğa ulaşan hikâye, aslında milletlerin ortak geçmişe dayanan bağlarının bir simgesidir. Anıtkabir’de yürürken İraç’ı, yani aslan figürünü temsil eden 24 aslanın arasında ilerlemek, geçmişin ve geleceğin güçlü bir köprüsünde yürümek gibi hissettiriyor. Bu yolculuk, sadece bir liderin anısına yapılan bir ziyaret değil, aynı zamanda kardeşlik, özgürlük ve bağımsızlık ideallerine duyulan sadakatin bir göstergesidir. Atatürk’ün vizyonu, bu operanın temasıyla, Anıtkabir’in sembolleri arasında yankılanarak bugün de bizlere ışık tutuyor. Aslanlar, tıpkı Özsoy Operası’ndaki gibi, koruyuculuk görevini yerine getirirken, bizlere geçmişi hatırlatarak geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor.

Anıtkabir’de Zaman ve Ruhun Yolculuğu
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Egedebirgun.net ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin