Türkiye tarihinin en büyük madencilik kazalarından biri 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşandı. 301 madencinin hayatını kaybettiği bu facia, iş güvenliği ve çalışma koşulları konusundaki ihmalin yıkıcı sonuçlarını gözler önüne serdi.
Facia, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilen madende meydana gelen yangın ve patlama sonrası başladı. 787 işçi yer altında mahsur kaldı, günler süren arama kurtarma çalışmalarıyla ancak bazıları sağ kurtarılabildi. Fakat olayın trajedisi yalnızca kayıplarla sınırlı değildi. Öncesinde yapılan uyarılar dikkate alınmamış, alınması gereken güvenlik önlemleri yeterince uygulanmamıştı. Bir faciadan yalnızca 20 gün önce, ilgili madenin güvenliği için verilen araştırma önergesi Meclis’te reddedilmişti.
Bu olay sadece bir kaza mıydı, yoksa ihmalin kaçınılmaz sonucu muydu? Bugün hâlâ tartışılan en önemli noktalardan biri bu. Soma’da hayatını kaybeden madencilerin ardından Türkiye’de üç günlük yas ilan edildi. Ülke genelinde tepkiler yükseldi, protestolar yapıldı. Ancak on yıl sonra geriye dönüp baktığımızda, gerçekten iş güvenliği konusunda gerekli dersleri alabildik mi?
Madencilik sektörü, Türkiye’de yıllardır ihmal edilen ve yeterince denetlenmeyen bir alan. 1941’den bu yana 3.000’den fazla madenci hayatını kaybetti. Bu kazalar sadece bir istatistik değil, ardında ailelerini, çocuklarını, umutlarını bırakan gerçek insanların hikâyeleri.
Soma Faciası, Türkiye’nin çalışma hayatında güvenliğin önemini hatırlatan acı bir dönüm noktasıdır. Ancak, hatırlamak yetmez; önlem almak ve uygulamak zorundayız. Bugün madenciler hâlâ güvensiz koşullarda çalışıyorsa, bu facia yalnızca bir tarih sayfası olmaktan öteye gidemez. İşte asıl soru bu: Soma’nın acısı, gelecekteki madencileri koruyabilecek mi?