Türkiye siyasetinde kimi partiler vardır ki, ömürleri kısa olsa da etkileri yıllarca hissedilir. Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) işte bu partilerden biridir. 12 Eylül 1980 darbesiyle siyasetin nefes boruları tıkanmış, partiler kapatılmış, liderler yasaklı hâle gelmişti. Ancak halkın demokrasiye olan inancı, yeniden doğuşu kaçınılmaz kılıyordu. İşte o yeniden doğuşun adıydı SODEP.
6 Haziran 1983’te, İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü tarafından kurulan SODEP, siyasi yasaklar gölgesinde doğdu. Amacı açıktı: kapatılan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) mirasını ve tabanını yeniden örgütlemek, sosyal demokrasi idealini günümüz koşullarında yaşatmaktı. Ancak bu hiç de kolay olmadı. Millî Güvenlik Konseyi (MGK), partinin kurucularını peş peşe veto etti. Erdal İnönü bile bu vetolardan nasibini aldı. Yerine Cezmi Kartay geçmek zorunda kaldı. Parti, bu süreçte 1983 genel seçimlerine katılamadı.
Ne var ki demokrasi mücadele ister, sabır ister. MGK’nın veto yetkisinin kalkmasıyla birlikte, İnönü yeniden genel başkanlığa döndü. Ve SODEP, kısa sürede toplumda karşılık bulmaya başladı. 1984 yerel seçimlerinde %23,4 oy alarak ikinci parti oldu. Bu, halkın askeri vesayete karşı sessiz ama kararlı bir cevabıydı.
SODEP’in hikâyesi burada bitmedi. Zamanla, aynı tabana hitap eden Halkçı Parti ile birleşme fikri olgunlaştı. 1985’te atılan adımlarla bu birleşme gerçekleşti ve SODEP, yerini Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP)’ye bıraktı.
Kısa ömrüne rağmen SODEP, Türk siyasetinde önemli bir boşluğu doldurdu. Sosyal demokrasiyi evrensel değerlerle buluşturdu; Kemalist devletçiliği sahiplenirken, özgürlükçü sol anlayışı ön plana çıkardı. Kapitalist düzeni tamamen reddetmeden, onu daha adil ve demokratik hale getirme iddiasındaydı.
Bugün hâlâ sosyal demokrat siyasetçilerin dilinde, gönlünde ve hedeflerinde SODEP’in izleri görülür. Çünkü o, bir dönemin umudu; askeri rejimin gölgesinde filizlenen özgürlük çabalarının simgesidir.