İçinden geçtiğimiz ekonomik kriz, yalnızca haneleri değil, kamusal kurumları da derinden etkiliyor. Özellikle yerel yönetimler, daralan bütçelerle hem hizmet üretmek hem de emekçilerin haklarını korumak gibi zorlu bir görevi aynı anda yürütmek zorunda kalıyor. Ancak böylesi zor zamanlarda sosyal demokrat belediyecilik anlayışının farkı daha da belirginleşiyor. Çünkü bu anlayış, kriz anında dahi halkın ve emekçinin yanında durmayı bir görev, hatta bir sorumluluk olarak görür.
Bugün bazı belediyelerde gündeme gelen işten çıkarmalar, yalnızca ekonomik bir tercih değil, sosyal bir yaradır. Sosyal demokrat belediyecilik ise bu yarayı derinleştirmek yerine sarmayı tercih eder. İş gücünü azaltmak yerine, insana yaraşır yaşam koşullarını ve adil çözümleri savunur. Belediyecilik, sadece büyük projelerle değil; emek, dayanışma ve katılımcılık temelinde inşa edilen politikalarla halk nezdinde gerçek değerini kazanır.
Bu kriz döneminde yapılması gereken, dayanışmayı büyütmektir. Kimsenin aç ve işsiz kalmadığı, toplumsal huzurun sağlandığı bir yerel düzen mümkündür. Çünkü yaşadığımız ekonomik kriz; liyakatsizlikle yönetilen bir ekonomi modelinin, halktan alıp bir avuç rant çevresine aktarılan kaynakların ürünüdür. Alım gücünün dibe vurması, maaşların yetersizliği ve hayat pahalılığı; iktidarın sürdürdüğü bu rant ekonomisinin doğrudan sonucudur. Bu düzenin değişimi ise ancak iktidar değişimiyle mümkün olabilir.
Ancak bu koşullar altında bile yerel yönetimlerin, tasarruf bahanesiyle personel azaltımına gitmesi; uzun vadede kamusal hizmetin niteliğini düşürür, sosyal sorunları derinleştirir ve emekçiye sırt çevirmek anlamına gelir. Dahası, bu durum siyasi olarak da geri tepebilir. AKP iktidarı, her fırsatta CHP’li belediyeler üzerindeki baskısını artırırken; emekçiyle araya mesafe koyan bir tavır, iktidarın eline propaganda malzemesi vermekten başka bir işe yaramaz.
Çözüm mümkündür, hem de halkçı bir zeminde mümkündür. Belediyeler, kamusal hizmetlerini müteahhitlere ihale etmek yerine kendi personeli ve araçlarıyla yürütebilir. Bu, hem hizmet kalitesini artırır hem de bütçenin daha adil bir şekilde dağıtılmasını sağlar. Unutulmamalıdır ki çoğu belediyede yeterli sayıda iş makinesi ve teknik personel bulunmaktadır. Yapılacak olan, bu kaynakları doğru ve planlı kullanmaktır.
Personel giderlerinin azaltılması gerekiyorsa, bu işten çıkarmayla değil; kısmi çalışma, birimler arası geçişler ve gönüllülük esaslı emeklilik modelleriyle sağlanmalıdır. Böylelikle hem sosyal adalet korunur hem de emekçiyle dayanışma ruhu pekiştirilir.
Bugün sosyal demokrat belediyecilik, sadece asfalt döken, park yapan bir anlayıştan çok daha fazlasını temsil etmelidir. Ekonomik darboğazda dahi emeği savunmak, halktan yana politikaları öncelemek ve toplumsal sorumluluğun gereklerini yerine getirmek; işte gerçek fark burada ortaya çıkar.
Zor zamanlar, gerçek niyetleri ve duruşları açığa çıkarır. Sosyal demokrat belediyeler, bu sınavı halkla ve emekle yan yana durarak geçmelidir.