Neresi mi bu dünyanın en önemli coğrafyası. Elbette Türkiye ve Ortadoğu. Dünya tarihinde gelmiş geçmiş en güçlü uygarlıklarının yaşadığı, inançların tohumlarının atıldığı en kadim topraklardayız. Yerin yedi kat altından katman katman tarih fışkıran topraklar. Mistik, gizemli, bereketli bir coğrafyadır Ortadoğu ve Türkiye. Merhametin, sevginin, aşkların coğrafyasıdır. Bir o kadar da savaşların, çatışmaların… Paylaşılamayan topraklardır Mezopotamya. Kadim bilgileri ve bilgeleri hiç eksik olmayan, sırları ile dünya tarihinin yönünü etkileyen topraklar. Gerek siyasi gerek inanç kavramları üzerinden kanla yıkanan topraklar. Tüm inanç sistemlerinin doğmasına rağmen insanın insana kıyıldığı topraklar.
İnsan insana neden kıyar?
İnsan nefsani bir varlıktır. Nefsi iradesinin önüne geçtiğinde kim olduğunu unutan, yaşadığı dünyaya bağımlı olan ve bunu gerçeklik zannederek bu uğurda hiç acımadan insana kıyan bir varlıktır insan. İnsanı ve insanın özünün ne olduğunun idrakinde olan üst akıllar, insanın zayıflıklarını fark ettikleri zamanlardan bu yana dünya üzerinde kurdukları saltanatlarını korumak amacıyla, siyaset ve din denen iki kavram ile tüm insanlığı yönetmekteler. Kutupluluk esaslı bir sistem bu ve içinde sürekli savaşlarla beslenen bir dişli. Yaratılan farklı ideolojiler, farklı inançlar, partileşme, takımlaşma, aynı inancın içinde ki farklı mezhepler gibi insanları sürekli kutuplaşmaya ve ayrımcılığa iten uydurulmuş fikirler. Gelinen noktada aynı coğrafyada yaşayan ve birbirine düşman olmuş halklar. Kolluk güçleri muhalif kesime düşman, vatandaş onlara… Belki iki kardeşin biri o kolluk gücünde görevde ve diğeri muhalif kesimin içinde. Bu nasıl olabilir? İnsan insana nasıl düşman olabilir? İnsan insana nasıl kıyabilir? Tek bir yaratıcıdan var olan tüm insanlar, o Yaratıcının nurunu taşıyan o insanlar nasıl olur da karşılarındakilerin kendilerinden ayrı olduğuna inanır? İnanır, çünkü bahsettiğim bu üst akıl sanayi devrimi ile bunu yaptı tüm insanlığa. Dünyanın tüm kaynaklarını ele geçirerek, insanlığı kaos ortamında yaşamaya zorlayarak cehennem yarattılar. Her geçen gün kapitalizm sisteminin acımasız çarkının içinde eli kolu koparak yaşamaya alıştırıldı insanlar ve gelinen noktada bu canavar sistem normalleştirildi. Baş kaldıranlar ya sindirildi ya da öldürüldü. Hala aynı korku imparatorluğu dünyada devam etmekte olup bundan en fazla nasibini alan da Ortadoğu coğrafyası oldu.
Dünyada ki tüm ülkelerin siyasi karakterleri ve yöneticileri bu üst akıl tarafından seçilmekte olup, tüm ülke yöneticileri bu üst akla biat etmek zorundadır. Hiç kimse zannetmesin ki halklar siyasi figürleri seçmektedir. Üst akıl kendilerine biat eden siyasi figürü alır kamuoyuna sunar, toplum bilimciler tarafından halkların sevgisini kazanacak türlü planlamalar ve manipülasyonlarla bu kişileri istedikleri mevkilere yerleştirirler. Tek amaçları vardır, dünyanın kaynaklarının kontrolünü ellerinde tutmak. Sermayeden tutun,dünyanın tüm yer altı ve üstü zenginliklerine varıncaya dek. Dünyanın en güçlü altın ve değerli taş madenlerinin olduğu Afrika’nın, Amerika ve Rusya’nın ortak fonuyla tüm coğrafyanın altının kazılması en güçlü örnektir. Ve bunun yanında halkın son derece yoksul bir yaşama mahkum edilmesi, bu sistemin acımasızlığının da göstergesidir.
Dolayısıyla gerek siyasi gerek dinsel figürlerin, inanç ve fikirlerin hepsi insan aklıyla yaratılmış, insanlığın kontrolü esasına dayanan böl, parçala, yönet sistemidir.
İnsanlık ne zaman kurtulur?
Bu sorunun tek ve net cevabı, uyandığı zamandır. Uyanmak, kendini bilmektir. Kendini bilen, Rabbini bilir, Rabbini bilen ilahi nizam ve kainatı bilir, ilahi nizam ve kainatı bilen de dünyada kurgulanan bu acımasız oyunun değirmenine su taşımaktan vazgeçip, bu sistemin çarkına çomak sokar. Bu sisteme meydan okumak insanlığın tek kurtuluşudur. Bu savaşla, şiddetle olacak bir durum değildir. Dünya binlerce yıldır kendi içinde kendiyle sürekli savaş halinde zaten ve ne kazanan var ne kaybeden. Kazandığını ve kaybettiğini zanneden insanlık var. Oyunun bir parçası olan hatta en büyük parçası olan insanlık.
Hiçbir şeyi savaşarak değil, severek, sevgi ile kazanırsınız. Varoluşun temeli sevgidir ve bugün dünyanın tek kaybı sevgisiz insanlığın var edilmesidir. İnsan kalbinde ki sevgiyi ne zaman açığa çıkararırsa, işte o zaman kurtulacaktır.
Dünya karanlık ve kaosun en üst seviyesine gelmiş durumda. Ve her geçen gün bu karanlık ve kaos daha da büyütülüyor.
Gece niye olur? Güneş yani ışık olmadığı için. Dünya da insanların ışığı söndürüldüğü için karanlığa gömüldü. İnsanlar özlerinde ki ışığın düğmesine bastıklarında dünya aydınlanacak, karanlık yerini ışığa bırakacak ve kaos son bulacaktır.
İnsanlığın uyanması şarttır. Dünyanın bugün geldiği noktada artık bireysel değil kollektif uyanışın hakim olması gerekmektedir. Dünyanın buna ihtiyacı hasıl olmuştur.
Artık düşmanlığı, sevgisizliği bir kenara bırakıp, kenetlenme ve kalplerimizi sevgiye açma zamanıdır.
Kurtuluşumuz, hepimizin tek yürek olmasına bağlıdır. Tüm inançlardan, ideolojilerden, insan aklıyla öğretilen, inandırılan her şeyden özgürleşmemize bağlıdır.
Dünya için hep birlikte, beraberce…
Aylin hocam yine harika bir yazı nefes almadan okudum ellerin dert görmesin Belgrad’tan selamlar