Aykut Teker
  1. haberler
  2. Yazarlar
  3. Yazılar
  4. Adaletin Sessiz Çığlığı

Adaletin Sessiz Çığlığı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Dolaylı vergiler; Tüketim üzerinden alınan ve gelir düzeyi fark etmeksizin her vatandaşın ödediği vergilerdir. ( ÖTV, KDV, bazı harçlar, gümrük vergileri vb.) Türkiye’de bu vergiler bütçe gelirlerinin yaklaşık %65 ini oluşturmakta, Bu oran ABD %20, Almanya’da %30, OECD ülkelerinde ise %35 civarında seyrettiği anlaşılmaktadır. Yani Türkiye’de halkın cebinden dolaylı vergiler aracılığıyla alınan miktar, gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülkeye göre çok daha yüksektir. Ekmekten suya, telefondan internette, arabadan akaryakıta kadar her türlü harcamalarımızdan vergi alınmak suretiyle bu yük kişilerin gelirine bakılmaksızın herkesin omzuna eşit biçimde bindirilmektedir. Kısacası; Bu verginin 65 lirasını fabrikanın patronu, çalışan işçisi ve sokaktaki en gariban vatandaş da aynı oranda eşit olarak vermektedir.

Gelir vergisinin en büyük kısmının memur ve işçilerin maaşlarından otomatik kesilen tahsilatların oluşturduğu, Kurumlar vergisinin bütçe içerisindeki payının çok düşük (2025 yılı için %11,02) olduğu düşünüldüğünde, büyük sermaye, kazancına oranla bütçeye daha az katkı sağladığı ortaya çıkmaktadır. Buna mukabil bu firmaların bütçeden daha fazla pay aldığı, dahası, bazı büyük firmaların milyarlarca liralık vergi borçlarının ya yapılandırma yoluyla ya da vergisini silmek suretiyle ortadan kaldırıldığı ve bu yükün de halk tarafından karşılandığı, vergisi silinen bu firmalara özelleştirme kapsamındaki devlete ait kurumlardan bazısının veya “Yap, İşlet, Devret” modeliyle otoyol, köprü ve hastane gibi devasa ihalelerin verildiği anlaşılmaktadır. Bu firmaların vergileri silinirken, halkın ödediği her türlü temel gıda ve temizlik malzemeleri başta olmak üzere tüketilen yaklaşık tüm ürünlerden alınan vergiler bu açıkların kapatılmasında kullanıldığı ekonomistlerce her gün televizyonlarda dile getirilmektedir. Küçük esnafın 10 bin liralık borcu ya hacizle, ya da banka bloke kararıyla tahsil ediliyorken bu firmaların vergi borçlarının silinmesi, büyük ihalelerin verilmesi veya teşviklerden yararlandırılması adil olmadığından toplumsal tepkilere yol açmaktadır. Bu durumda; sistem hem dar gelirliye yük bindirmekte hem de servet ve fırsat eşitsizliğinin derinleşmesine yol açmaktadır. Halk vergiyi öderken, aynı şirketler hem borçlarından kurtulmakta hem de ekonomik avantaj sağlamaktadırlar. Bu durum toplumsal ve ahlaki adaletsizliği gözler önüne sererek kamu vicdanını zedelemekte ve adalet duygusunu sarsmaktadır.

Dolaylı vergilerin trajik bir boyutu da, ÖTV’ye tabi bazı mallarda, ÖTV üzerinden KDV alınmasıdır. Vatandaş sadece tükettiği ürün üzerinden değil, ürüne yüklenen vergi üzerinden de yeniden vergi ödemektedir. Örneğin; araç, akaryakıt, cep telefonu ve benzeri ürünlerin fiyatlarına önce özel tüketim vergisi (ÖTV) eklenmekte, bunun üzerinden de katma değer vergisi (KDV) alınmakta ve bu uygulama sistemi daha da adaletsiz hale getirmektedir.

Bir ülkenin adaleti insanlarına sağladığı sosyal haklar, özgürlükler, vergide gelirine göre ödeme şeklindeki düzenlemelerle ölçülür. Aslına bakarsanız vergi sadece para da değildir adaletin ta kendisidir. Bugün bu yükü en çok dar gelirli kesim taşıdığı için toplum tepkisinin her gün daha büyüdüğü ve gelecekle ilgili güvenin sarsıldığı ve bundan dolayı toplumsal huzursuzluğa yol açtığı göz ardı edilmemelidir.

Sonuç olarak; dolaylı vergiler Türkiye’de uzun süredir gelir adaletini zedeleyen en temel unsurlardan biri haline gelmiştir. Gelir düzeyi ne olursa olsun, aynı oranda vergi ödeyen bir sistemde adaletin varlığından söz etmek mümkün değildir. Marketten alınan bir ekmekte, bir litrelik süt şişesinde ya da elektrik faturasının satır aralarında gizlenen bu vergiler, aslında en çok dar gelirli vatandaşın sofrasını vurmaktadır. Yüksek gelir grupları, çeşitli istisna ve muafiyetlerle vergi yükünü kolayca hafifletebilmektedir. Buda ciddi anlamda sosyal adaletsizliği beraberinde getirmektedir.

Unutulmamalıdır ki, vergi adaleti olmadan ekonomik büyüme, yalnızca rakamlardan ibaret bir yanılgıdır. Gerçek kalkınma; gelirini hakça paylaşan, yükü güce göre dağıtan, emekçinin alın terini kutsayan bir düzende mümkündür. Bu nedenle bugün ihtiyaç duyulan şey yalnızca yeni bir vergi politikası değil, adaleti önceleyen, vicdanı merkeze alan bir toplumsal sözleşme şeklinde olmalıdır.

Artık şu sorunun cevabı verilmelidir. Kim ödüyor, kim kazanıyor? Sorunun cevabı adil değilse, hiçbir ekonomik sistem uzun süre ayakta kalamaz.

Bugün halkın sırtındaki vergi yükü, yalnızca bütçeyi değil, vicdanı da zorluyor. Bir ülkede adalet terazisi vergide şaşarsa toplumun dengesi de bozulur.

Halkın omzuna yüklenen yükten dolayı, omuzlar yorgun, yüzler asık, diller suskun ve sofralar eksikse, bu sadece bir ekonomi meselesi değil; bu adaletin sessiz çığlığıdır.

Adaletin çığlığı bazen mahkeme salonunda değil, halkın yorgun sessizliğinde yankılanır.

Bir toplumun en yüksek sesi adalet olmalı, eğer o susuyorsa kalan her ses boştur

Adaletin Sessiz Çığlığı
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Egedebirgun.net ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.